18 Eylül 2016 Pazar

Şirpençe

Sulak vadilerden mi geçtin ey kalbim!
Kim bilir… kaç mevsim geçmeli yeşermek için
Hazan esmiş gibi baharın üstüne..
Söyle!... Sence var mı anlatacak nâzenin bir berceste?

Susun bozuk nağmeler!.. fikirler soframda ekmek kırıntısı
Vazgeçtim haklı olmaktan, çünkü terk-i dava eylemişim,
Bir derviş misali, huzurdan şikeste nefsim.
Ruhum devr-i sabık, dildarın hoş nağme ismi: zikrim

Sen varsın hayat! Tıpkı bir yokluk gibi..
Bir Âsâf çağırdı el ân ömrümü sanki..
Söylemem sır.. tedavi eder mi ki ölüm?
Ya da vesile mi vuslatına… bilmem.
Söyle!.. ne yapayım sırtımda insanlar, zihnimde davam?
Yurt edinmiş yüreğimi çünkü; şirpençe yaram.

15 Eylül 2016 Perşembe

Top Oynayan Üç Çocuk...

Kısa saçlı, biri esmer, ikisi sarışın…
Aynı yaşta zannediyorum,
Üç ayrı dünya görüyorum...
Bir parkın ortasında, plastik bir top uğruna..
Cırtlak çığlıkları neşe doğuruyor,
“Hadi at bana!... sen tutamadın!”..
“Off!.. olmuyor.. sen yapamadın!”
Şipşak terlikler minik ayaklarında..
Top oynayan üç çocuk…
Havalanan plastik topu kavrarken elleri,
Dünyayı kucaklamayı ümit ediyorlar sanki..
Karavana bir atış!.. eyvah!..
                           Ümit?
                           Top akan suya düşerken,
Arkasından koşan üç aynı yaşta çocuk.
Benim hayallerim onlara göre çok uçuk.

Heyecanın zirvesini yaşıyorlar.
Ürkek ürkek atan minik adımlar.
Suya giren minnacık şipidik ayaklar…
Düşen top yüzü koyun suda kayarken
Susan çığlıklar, yere inen eller..
Hüzünlü bir bakış, bir anda sönen heves
Neşe kaybolmuş, kalpler buruk..
Buğulu gözler hemen arar: kimde suç?
Top oynayan üç küçük çocuk…
Benim hayallerin onlara göre çok uçuk..