25 Haziran 2016 Cumartesi

Anlam Üzerine

Soyut bir aldanmışlık olsa gerek;
              gözlerimin gördüğü şeyler..
Ya da anlamsız terennümler mi
              dilimizden hoş seda dökülenler?

Ne manası var sanki muhabbetin,
Zamanı sarmaktan başka:
            ruhum duymazsa sırrını eğer?
Boş ver ... yine de olsun…
Mutluluk çiçeklerinin dikeni sevgiler.
Uçsuz bucaksız bir çölde serap;
Ruhumda dipsiz bir kuyu;
            ta kökü derinlerde…
                                Suyu?
Gözyaşlarıdır kurak vadilere akan.
Neye yarar toprak olmak
            veya avuçlarda kan
            sonsuzluğu avuçlamak?
Hiçliği kaldır artık bekanın üzerinden.
“Anlam” bir kara sevda gibi ruhumda,
Mazinin artıkları şimdi bir sel karsambasında.

Peki.. sen git!. “ben” kalayım.
Tebessüm yüklü yağmur da gitsin ardından.
Ruhum koparsın kendini kafesinden,
Mecnun gibi aşkınlığa yürüsün.
Çevirsin metafizik dünyanın sayfalarını.
Bulsun sevgiliyi zamanı aşarak.
Nihayet.. beka’ya bürünsün,
Dikenli ömrü bir çırpıda koşarak.

18 Haziran 2016 Cumartesi

Kahır

Küçük bir yelkenliydim..
Bir denizin ortasında
Fırtınaların depreşmesine uyandım..

Bir ateş yağmuru yağdı,
İnce ince yüreğime..
Sodom ve Gomore’nin çamuruna bulandım.

Uzaktan ışığını gördüm bir fener gibi
Sığındım sahiline..  körpe, kanadı kırık,
Küçük bir yelkenliydim…

Gözü yaşlı aşklara muhatap,
                        bülbülün muhabbeti oldu
                        kafesinde tükenmişlik.

Düşünceler savruk, kırk yamalı bohça.
Cadı kazanında kaynaya dursun azgın dünya.
…..yağız delikanlılar askere gitmiş bizim orda.

Ocağında baykuş ötmüş adaletin,
İhtiyârı elinden alınmış merhametin,
Demlene dursun Vampirle çilingir sofrasında.
                        Benim dağlarımın kar çiçekleri yok..
                        Menekşeler kefen rengi, mor değil.

Huri hoşluğunda esen rüzgar
Ay yüzlü… gül.. gül çehreli yâr;
                        gül kurumuş, bülbül ise lâl.
Bir bağlamanın tınısı kadar hoşsun heyhat!
Fani dünya sen yaşa.. benim için dem âhir,
Hayat bir tırpanın ağzında;
                        hasat zamanı artık, ölüm ise zâhir.

15 Haziran 2016 Çarşamba

Bir Daha Gelmeyiz

Bir geliriz,

bir ölür gideriz.

Sonra başkaları gelir.

Onlar da ölür gider.

Hep birileri gelir,

hep ölür gider.

Her gelen, ölüleri gömer gider.

İnsanlar “Can”lı.. 

Canlılarsa ölür.

“Sen” de ölürsün bir gün, “ben de”.

Bir gün hep beraber ölürüz;

…..gideriz.

Ölüm ölür, ruhumuz yaşar.

Sonra;

Bir daha gelmeyiz.

8 Haziran 2016 Çarşamba

Bohem

Zihin bakarken yazar nesirce,
Bir mânâ, bir tasvir, bir isim: İnsan.
Serüvenin ilk adımı pıhtı bir kan.
Sen; heybemde bir yumak azığım.
Artık delinmiş dibi vebal taşıyan küfemin.
Sanki bin zemheri esti yüreğimize.
Belki Arim Seli aktı Sebeliler gibi üzerimize?

Yazmayan kalem, söylemeyen dil,
Okunmuyor artık inanki alfabe...

Sen Havva, ben Âdemoğlu..
İrade: Miskin bir mahkûm,
Duygular: çıplak bir aygırın sırtında,
Bizi zamansız bir kıvılcım tutuşturdu.
Şeytanın dürtüleri: meyve şirin nefis kâfir.

Bütün âkitleri feshettim artık.
Mistik bir derviş ve hayat: Sefil.
Maddeme icra koysun bütün “Ben”ler
Onları deşifre edeceğim bugünden gayri!
Bir günlük ve bir tirajlı gazetemde okuyacağım,
Karanlık bir sokak lambası altında.
Orkestra şefim ve geceler..  ve bekçiler,
Dökülen kelimelere eşlik etsinler.
Düşman çatlatsın nefsim, bir de şeytan.
Ömür bekaya koşsun, zaman intikamını alsın,
Ölüm bizim olsun, yarın size kalsın.
Mutluyuz… mutlusunuz..  mutlular
Er kişi niyetine…