28 Temmuz 2016 Perşembe

Umut

Çok yaşa sen.. ölme, Umut!...
ben ölmeden.
Heybemdeki tek azığım,
Kırbamdaki son yudumsun: Umut…
Göğsümdeki son nefessin Azrail’den önce..
Gerçek bir tılsımsın,
nazarınsa; âtiye
İlahi emirden kalmış bir terekesin: Umut..
Sen ölme ne olursun.. 
Yeterki ferah tut gönlünü;
Olsun!.. ateş solurum.
Simsiyah gecemde doğ bir ay gibi: Umut!..
Allahtan korkarım, lakin korkmam ölümden,
Tek hücremde bile kainatı derç etmişken
Ne olur! Ne olur ben ölmeden!..
Ölme Umut!.. Çok yaşa sen!

24 Temmuz 2016 Pazar

Ben yalnız yaşayayım, sen ise sade

Gördüğüm: Rüya; yaşanansa: Efsane.
Ben yalnız yaşayayım, sen ise; sade.
Buruşuk bir kâğıtta yazılı geçmişim
Ve yanlışın üstüne çekilen bir çizgi,
Titrek bir ses gibi kayboldu şimdi mazi.
Uzat elini, tut istikbalden:
düşen bir yüreği tutar gibi.

Anarşist duygular mistik dünyada bir cezbe,
İrade mahkûmsa eğer,
….inan ki hayat çok izbe!
Acımasızca gizlen çehrenin altına korkma!..
Ben yalnız yaşayayım sen ise sade..

Bayraklaşan ne sınıflar ne de slogan!
Bedel ödenir;
Hayal otoritelerinin uğruna her zaman
Yaşamın bir parçası;
          Hapishane,
                göz yaşı
                           ve kan…
Kendi hegemonyam var, bir de isyan sancağım!
Yüzleştim acziyetimle, sıra sende…
Ben yalnız yaşayayım sen ise sade.

Küçük bir şehzade mezarı başında,
Yargılarken tarihi kendi dünyamda,
Şafakta ezan sesiyle hatırladım “Misak”ı ezelden
Zenon artık iflas etti, ruhum şaha kalkarken.

Öldürün ölümü ki hayat bulsun acziyet.
Ben mahkûmsam siz tahakküm timsali.
Uçurun kafesimden ruhumu tez elden,
Heybemde isyan düşüncelerim;
                                         miras kalsın size..
Ben yalnız yaşayayım sen ise sade…

23 Temmuz 2016 Cumartesi

Ne sevdik be gülüm!..

Yine bir kurşun vınladı başımın üstünden,
Çığlıklar göğe yükselirken..
Ne sevdik be gülüm!
Diyeti:
kaldırımlara ebru kanla işlenirken,
taşlara yığılan masum bir beden.
Ey Şehid!..
Yüreğimden biter filizlerin her bahar
Yaz güllerine karışır yaprakların..
Hazan yağmurları büker boynunu.
Düşersin toprağıma yeniden, 
Ilık ılık yüreğime düşer gibi…

Ne sevdik be gülüm!
Sevdaları çalan bu son fırtına;
                 Kim bilir hangi feryadısın bülbülün?
Mazide kaldı artık kuru bir yaprak gibi,
Terk ettik!
Uğrunda ölünesi kutsal aşkları.

Ne sevdik be gülüm!
Çileyle haşrolmayı ezelden.
Ay yüzlü sevgili.. sen bahtına hüzünlen…
Çıkar bu eğimli arzdan, hatırım var, tut elimden!
Nerede hani bir zaman meada ütopya giydiren?
Devrim; her daim bilinen mistik duygular…
Paylaşacak bir şeyimiz yok imtihandan başka.

Ne sevdik be gülüm!
Hak için pirüpak olmayı..
Bir sevdadır benim yürüyüşüm ebed müddet;
Bırak zamanlı zamansız yağmurları,
Vur vurabildiğin kadar şimdi yüreğime.
Hak için, ah için… bir de geçmişin hatırına,
Vur ki kopsun namus terazilerinin ipi.
Öğütler versin, semadan kovulan diplomalı şeytanlar.
                                               Ne yazar?..
Göz kapaklarım küsmüş resmine sanki.
Kin akıyor sevgi dünyamın nehirleri.
Bir çöl rüzgârına mahkûm,
Bir kum tepesi kadar suni,
Bir serap kadar gerçek vuslatın.

Ah! Ne sevdik be gülüm!
Sevgiliyle hemhal olmayı...
Su gibi, aş gibi bekleriz derin bir ümitle.
Bazen gözler doğacak ışıkları arar,
Alınlar seccadede bulur sonra sabahı.
Bazen şahit olur seccade:
     ulvi bir tefekküre
Bazen, sınırları kalkar da zamanın;
Gayb ile kucaklaşır bütün varlık hasretle..

6 Temmuz 2016 Çarşamba

İrade Üstüne...

Lehv-i mahfuz’dan yudum yudum soluyarak,
Bu gün bitmez bakmakla ilahi albümdeki mazi.
Bilirim haddimi en nihayetinde bir kul olarak,
Boynum bükük, sırtımda bir kıyamet yükü hikmetle
                                         cennetten kovularak…
Kâh rüzgârda savrulan cengaver bir süvari,
kâh kamçısını Firdevs’in surlarında şaklatan asi,
Nasıl güvenebilirim pandemonyumun sakinlerine
Dizleri korkudan titrerken, hırs deryasında..
Sen!... Ben: Adem oğlu… Bir de Şeytan!..
Aynı ab-ı hayatı içer ruhumuz ezelden ebede
Ne acı değil mi ey Havva?
                                        İrade: İblis’in kasesinde!..

Günahlarımız çok daha masumdu niyetlerimizden,
Çalmaya çalıştık iradeyi karı-koca gerçek sahibinden.
Çöl toprağına bulanmış artık bedenlerimiz.
Cinnet derecesinde hep hükmetmeyi ister nefislerimiz,
Süfli değirmenin abarasını boş bırakmasın asla adaletimiz.
Altın savatlı şatolara hapsolmuşken sefaletimiz;
                               Hangi kutsal iradeye dava diyeyim?

Yangın…  yüreğimde kale kurmuş taş duvarlardan,
Ne sevgiye yer var.. ne de sevgiliye artık.
Bir serap kadar gerçek muhabbetin nedense ey nefsim!.
Sanma ki çok seviyorum cenneti.. istemem!
Alırım özgürlüğümü, hikmet: 
                                             râm olmaksa eğer sana.
Velev ki olsa da yerim en şedid cehennem!